Ufuk Bahar Dördüncü www.ufukbahar.com

CUMHURIYET Piyano başında iki kardeş

Dördüncü kardeşleri İDSO’dan sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın geçen hafta sonu verdiği Gençlik Konserleri’nin solistleri arasında Uful ve Bahar Dördüncü kardeşer de vardı. 1961 ve 1965 doğumlu iki kardeş. Saint-Saens’ın ünlü “Hayvanlar Karnavalı’nı çaldılar. Ufuk ve Bahar Dördüncü Piyano İkilisi, bugün de Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser verecek. Bugünkü konserlerinde Bartok, Debussy, Stravinski ve Ravel’in yapıtlarını yorumlayacak olan Dördüncü kardeşler önümüzdeki aylarda Amerika, İtalya, Fransa, İngiltere ve Japonya’da dakonserler verecekler. Gelecek yaz Uluslararası İstanbul Festivali’nde de dinleme olanağını bulacağımız Ufuk ve Bahar Dördüncü’nün son konserleriyle ilgili olarak Filiz Alinin yorumunu ve arkadaşımız Ahu Antmen’in sanatçılarla yaptığı bir söyleşiyi sunuyoruz.

Bir anne ilk çocuğu doğduğunda onun "zarif" bir kız olarak yetişmesini istiyor. "Atatürk ilkelerini yaşayan ve yaşatmak isteyen bir kadının nasıl olması gerektiğini" düşünüyor hep ve karar veriyor. Sanattan uzak düşünülemez bu kadın. Önce bale dersleri almaya başlıyor kızı, daha sonra piyano. Birkaç yıl sonra doğan ikinci kızı da piyanoya başlıyor kısa bir süre sonra. Bugün bu iki kardeş Türkiye'yi yurt dışında temsil eden iki ünlü piyanist Ufuk ve Bahar Dördüncü.

Piyano ikilisi, Ankara Devlet Konservatuar'ında piyano eğitimi gördükten sonra Cenevre Konservatuarı'nın yüksek bölümüne girmişler. Cenevre'de Prof. H. Datyner'in virtüözlük sınıfını birincilikle bitiren sanatçılar, aynı zamanda kapasite diplomaları da alarak aynı okulda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamışlar, hala da bu görevi sürdürüyorlar.

Avrupa'nın önemli sanat merkezlerinde konserler ve resitalller veren Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler, sürmekte olan Almanya turnelerini bölerek Türkiye'de bulunuyorlar. Bugün Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasıyla birlikte Stravinsky, Barfok, Debussy ve Ravel'in yapıtlarını seslendirecek olan sanatçılar, önümüzdeki aylarda Amerika,İtalya, Fransa, İngiltere ve Japonya'da bir dizi konser gerçekleştirecekler.

İki kardeş evde sürekli Mozart ve özelliklle Brahms dinleyerek büyümüşler. Bu belki de bugün müziğin bu kadar içinde olmalarına bir neden olarak gösterilebilir. Dördüncü kardeşler, aileden gelen bu müzik kültürünü yadsıyamadıklarını, ancak bir tek bu etkiyle müzik yapılamayacağına inanıyorlar. " Çalışmadan hiç bir yere gelinemeyeceği" düşüncesindeler...

Ufuk Dördüncü, "Bizim beş dakika boş vaktimiz yok aslında" diyor ve Cenevre'de neredeyse her an birlikte geçen yaşamlarından bir kesit veriyor: "Cenevre Konservatuarı'nda öğretim görevlisi olarak çalıştığımız için o günlerdeki çalışma randımanımız biraz düşüyor. Ama mutlaka her akşam ve her hafta sonları öğleden sonraları Bahar'la birlikte çalışıyoruz. Tabii ayrı olarak da çalışmayı sürdürüyoruz. Bu arada başka müzik gruplarıyla ortak çalışmalarımız da var. Bizim için gün saat 08.00'de başlıyor, gece 23.00 hatta daha geç saatlere kadar sürüyor. Bazen hiç durmadan..."

Ufuk ve Bahar Dördüncü'yü birbirinden ayrı düşünmek olanaksız gibi. Piyano başında birlikte oldukları kadar " müzik dışında" da bir aradalar, ama zaten müzik dışında bir yaşam söz konusu değil onlar için. Birbirlerine çok benziyorlar. Önce elleri...Saç biçimlerinden, konuşmalarına, mimiklerine ve hatta seçtiklari gözlük biçimine kadar! İki sanatçı piyano başında bir ikili oluşturma düşüncesinin kardeş olmalarından ileri geldiğini söylüyorlar. Küçük yaşlardan beri sürekli birlikte çalışmış olmalarının etkisi de tartışılmaz kuşkusuz. Bazen biri, bazen diğeri söz alarak anlatıyorlar: " Piyanoya ilk başladığımız yıllarda da birlikte çalışıyorduk. Bu bir çeşit zorunluluktu, çünkü evde tek piyano vardı. Dört el çalışmalarımız sırasında hep denemeler yapardık. Daha sonra ikili piyanoya geçerek bu birlikteliğimizi sürdürmeye karar verdik. Herkesin bildiği gibi dünyada çok fazla tek çalan piyanist var. Zaten ikili çalışmalarımız sonucu güzel eleştiriler aldık. Bundan sonra da yalnız çalışmayı düşünmüyoruz. İkili piyano bir tarz. Biz de bunu çok iyi yapmak istiyoruz."

Dördüncü kardeşlerin belki çocukluk yıllarından kalma bir anı belki de bir alışkanlık olarak Brahms'a karşı bir zayıflıkları var. Aslında ikisi de müzisyenler arasında ayrım yapmaktan hoşlanmıyor. Özellikle de çalarken. Ufuk Dördüncü bu arada ikili piyano repertuarının kısıtlı oluşuna dikkat, çekiyor: "Mozart'ın devrinde ikili piyano için fazla eser yazılmamış. Mozart'ın bir sonatı, bir de konçertosu var örneğin. Brahms'ta dört el çok, ama ikili piyano eseri az. Schubert de dört el için epeyce yazmış. Ravel'den sonra ise ikili piyano için yazılmış eserler çoğalıyor ve sonra 20. yüzyıl eserleri başlıyor. Biz daha çok Fransız bestecilerini tercih ediyoruz, zaten kendi çağımıza yakın eserler seslendirmekte yarar var sanıyorum."

İki kardeş birbirlerine ne kadar çok benzeselerde ve konuşurken bile " tek bir kişi" izlenimine kapılsa da insan, zaman zaman ayrılığa düştükleri oluyor. Konserler öncesi ne çalacaklarına karar vermeleri aşamasında örneğin. Bahar Dördüncü şöyle diyor bu konuda: "Ne kadar kardeş olsanız da birbirinize saygınız olmalı. Eğer saygı varsa o zaman fikir ayrılığına da düşseniz de güzel bir sonuca varabiliyorsunuz. Zaten saygınız yoksa karşınızdakine kendi fikrinizi empoze edebilmek için pek de hoş olmayan yollara başvuruyorsunuz. Ama biz çok güzel anlaşıyoruz..."

1991 yılının ilk haftası yoğun ve ilginç konserlerle doluydu İstanbul'da. Cuma-cumartesi haflalık olağan senfonik konserlerde genç kuşağın yeni yetenekleriyle tanıştık.

Arabeskleşme, yozlaşma, popülizm adına düzeysizlik ve zevksizlik derken birileri bir de bakıyorsunuz kendi köşelerinde mırıl mırıl çalışmışlar, ortaya insan emeği ve yeteneğinin ulaşabileceği en güel en değerli ürün olan müzik ürününü çıkarmışlar.

4 - 5 Ocak IDSO konserlerini Yusuf Güler Aksöz yönetti. Program, Arcengelo Corelli'nin Ettore Pinelli tarafından Yaylı Çalgılar Orkestrası'na uyarlanan Üç Saray Dansı, Sarabande, Gigue ve Badinerie ile başladı. Bu mücevher gibi zarif ve pırıltılı dansların yorumu da o denli zarif ve pırıltılıydı kutlarım...

Daha sonra Mendelssohn'un op. 64 Mi Minör Keman Konçertosu'nu yorumlayan Ersun Kocaoğlu, Cihat Aşkın gibi 22 yaşında bir gençti. 1968 yılında İzmir'de doğan Ersun, önce İzmir Konservatuarı'nda Nazar Alapınar ile keman çalışmış, sonra Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinin sınavını kazanarak Leda Cenaz ile çalışmalarnı devam ettirmişti. 1989'da okulu yüksek şeref derecesiyle bitiren Ersun ayrıca 1989 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda 9 yıldır düzenlenmekte olan Ulusal Müzik Yarışması'nın keman dalında birincilik ve en iyi Türk eseri yorumcusu ödüllerini kazanmıştı.

Yüksek Lisans çalışmalarını yine Bilkent Üniversitesi'nde Suna Kan'la sürdüren Ersun Kocaoğlu, Mendelssohn'un konçertosunun ilk bölümünde sanırım sahne heyecanının etkisiyle orkestra ile beraber düşme açısından sallantılar geçirdi ve bir takım pasajları kendine göre değişik notalar ilavesiyle yorumladı, ama ikinci (andante) bölümünde heyecanını yenerek sahneye alıştı, konsantrasyonunu bozmadan asıl niteliklerini sergileyebildi. Son bölümünde ise artık iyice rahatladığı gözlenen sanatçı ajilitesini, kolaylığını, kemancı kumaşını artık çekinmeden gözler önüne seriyordu.

Yılın ilk gençlik konserlerinin öteki solistleri ise Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşlerdi. Dördüncü kardeşler, ailenin müzğe eğilimi ve desteğiyle küçük yaşta piyano dersleri almaya başlamışlar. Ankara Devlet Konservatuvar'ndan sonra Cenevre Koservatuvarı Yüksek Bölümü'nü de bitirip hayata atılan genç dördüncü kardeşler, "Hayvanlar Karnavalı" nı çaldılar hafta sonu konserlerinde.

Kardeş olmanın ve uzun yıllar birlikte çalışmaın alışkanlığı ile rahat iletişim kurabilen Ufuk ve Bahar, Saint-Saens'ın bu nüktedan ve muzipliklerle dolu eserini Engin Titiz'in kontrabasla, Reyent Bölükbaşı'nın da çello ile yaptıkları güzel soloları da hesaba katarsak doğru ve keyifli bir yorumla aktardılar dinleyicilere.

AHU ANTMEN - FİLİZ ALİ